Gerilimin olası neden ve sonuçlarını beş soruda inceledik.
Suudi Arabistan ve İran nasıl bir ilişki geçmişine sahip?
Suudi Arabistan ile İran arasındaki gerilim ve bölgesel rekabet yeni değil. Bunun uzun bir tarihçesi var.
Bu gerilimin önemli ayaklarından biri İslam’daki Sünni ve Şii ayrışması. Ancak bu son gerilim, kimi uzmanlara göre, içinde mezhepsel unsurların da olduğu siyasi bir kriz.
Yakın Orta Doğu tarihine bakıldığında, Suudi Arabistan ve İran arasındaki siyasi gerilimin 1979’daki İslam devriminden sonra derinleştiği görülüyor.
Devrimin ardından İran’ın bölgede Şii İslamcı hareketleri desteklemesinden endişe eden Suudi yönetimi, Körfez Arap Ülkelerinin İşbirliği Konseyi (KİK) kurulması gibi adımlar attı.
Riyad, 1980’lerde İran – Irak savaşında Suudi Arabistan Irak lideri Saddam Hüseyin’i destekledi. İki ülke arasındaki en önemli krizlerden birinde, 1987’de Mekke’de Hac sırasında Suudi güvenlik güçleriyle Şiiler arasında çıkan olaylarda yüzlerce Şii öldü.
Suudi Arabistan 1988 – 1991 arasında İran’la diplomatik ilişkilerini dondurdu.
1981’de Bahreyn’de Şii milislerin öncülüğünde bir darbe girişimi oldu.
Suudi Arabistan ve KİK ülkeleri İran – Irak savaşı döneminde İran tarafından saldırıya uğrarken 1984’de Riyad, hava sahasını ihlal ettiğini söylediği bir İran jetini vurdu.
Yine 1980’lerde kurulan Hicaz Hizbullah’ı ülke içinde çeşitli saldırılar gerçekleştirdi.
2003’teki ABD işgaliyle Saddam Hüseyin’in devrilmesi ardından Irak’ta kurulan ve ağırlıklı olarak Şii Iraklıların elindeki hükümetler İran’dan destek aldı.
Suriye krizinde Suudiler silahlı İslamcı grupları, İran ise Beşar Esad yönetimini destekledi.
Arap Baharı kapsamındaki isyanlar Şiilerin çoğunlukta olduğu Bahreyn’e ulaştığında, Suudi Arabistan, Bahreyn’deki isyanların bastırılması için askeri güç gönderdi.
2015’te Kral Selman Bin Abdulaziz iktidarın başına geçti ve İran’a karşı daha güçlü bir bölgesel politika izleyeceğinin işaretlerini verdi.
Yemen’de Şii Husilerin isyanı sonucu Cumhurbaşkanı Abdurabbu Mansur Hadi Suudi Arabistan’a sığınırken Riyad öncülüğünde Yemen’e hava operasyonlar başladı.
Riyad Yemen krizinde Husileri İran’ın desteğiyle hareket etmekle suçladı.
Son yıllarda Batı ile İran arasındaki nükleer anlaşma yaşanan kısmi yakınlaşma, İran’ın Irak ve Suriye’deki artan etkisi Suudi Arabistan’ı rahatsız etti.
Bu gelişmeler iki ülke arasındaki gerilimi artırdı.
Son kriz nasıl ortaya çıktı?
Kriz, Suudi Arabistan’ın Cumartesi günü terörizm suçlamasıyla aralarında Şii din adamı Nimr El-Nimr’in de olduğu bir grup mahkûmu idam etmesiyle başladı.
İdam sadece İran değil bölgedeki Şii toplumunda büyük bir infial yarattı.
Suudi Arabistan ve Bahreyn’de Şiilerin protestolarında göstericilerle polis arasında çatışmalar yaşandı.
İran, Suudi Arabistan’ı hedef alan sert açıklamalar yaptı. Tahran’da göstericilerin Suudi Arabistan Konsolosluğu’nun bir bölümünü ateş vermesiyle kriz derinleşti.
İran’da rejimin sokak hareketleri konusundaki hassasiyeti dikkate alındığında bir büyükelçiliğe yönelik saldırının ancak devletin ‘göz yumması ya da desteğiyle’ yaşanabileceği yönünde görüşler var.
BBC Türkçe’ye konuşan; geçmişte Körfez ülkelerinde gazetecilik yapmış olan Orta Doğu uzmanı Bill Law, “Büyükelçiliğin basılmasının Riyad tarafından, hem hakaret hem de bir meydan okuma olarak görüldüğünü ve hemen cevap verilmesi gerektiğinin düşünüldüğünü” söylüyor.
Konsolosluğa saldırı ardından Suudi Arabistan, İran’la ilişkilerini kestiğini açıkladı. Onu Bahreyn ve Sudan izledi. BAE diplomatik ilişki seviyesini düşürdü.
Riyad ayrıca, ticari ilişkileri de keseceğini ve hava trafiğini de engelleyerek vatandaşlarının İran’a seyahat etmesini yasaklayacağını açıkladı.
Uzmanlar Suudi Arabistan’ın bu adımının hem iç hem de bölgesel siyasete dair nedenleri olabileceğini belirtiyor.
Bazı uzmanlar Suudi Arabistan’ın idam adımıyla bilinçli olarak bu manzarayı ortaya çıkarttığını söylerken bazılarıysa Riyad’ın hesap hatası yaptığı kanısında.
Bill Law şu yorumu yapıyor: “Suudiler muhtemelen İran’ın öfkesini ve kendilerinin düze çıkma yeteneklerini yanlış hesapladılar.”
Suudi Arabistan iç siyaseti ve idamların nasıl bir bağı olabilir?
İdamlarla, ülke içindeki siyasi dengelerin, kraliyet ailesindeki iç gerilimlerin ve son ekonomik gelişmelerin ilişkisi olduğu yönünde yorumlar yapılıyor.
BBC Türkçe’ye konuşan, düşünce kuruluşu Carnegie Enstitüsü’nden Lübnanlı analist Renad Mansour, idam edilenlerden 47’sinden 46’sının El Kaide bağlantılı olduğu iddia edilen kişilerden oluştuğunun altını çiziyor ve bunun nedeniyle ilgili şu yorumu yapıyor:
“Bu 46 Selefi, Cihatçı örgüt sempatizanını idam etmek Suudi toplumunun El Kaide’ye sempatisi olan kesiminde soruna neden olabilirdi. Bu nedenle El Kaide’den insanları idam ederken dikkatleri dağıtmak için bir Şii’yi de idam etmiş olabilirler.
“Sünni çoğunluk tek boyutlu bir yapı değil. Bazıları Selefi cihatçılara yakın, bazıları farklı aşiretlere yakın vs… Suudi Arabistan, belirli bir milliyetçilik yaratmak, ulusal planda destek bulmak için Şii ve İran kartını oynama ihtiyacı duyuyor. Bu farklı kesimleri bu temlede yan yana getirmeye çalışıyor.”
Mansour, silahlı cihatçı örgütlerin geçmişte kraliyet içindeki iktidar çekişmesinde kullanıldığını da söylüyor.
Bazı uzmanlara göre bu son idamlarla kraliyet ailesi içindeki gerilim arasında bağ olma ihtimali de var.
Kral Selman geçen Nisan ayında yönetimi yeniden şekillendirmiş, veliaht prens olan üvey kardeşi Mükrin bin Abdülaziz gibi, eski kralın müttefiklerini yönetimden uzaklaştırmış; yeğeni ve İçişleri Bakanı Prens Muhammed bin Nayif’i veliaht prens olarak atamıştı.
“Bu 46 Selefi, Cihatçı örgüt sempatizanını idam etmek Suudi toplumunun El Kaide’ye sempatisi olan kesiminde soruna neden olabilirdi. Bu nedenle El Kaide’den insanları idam ederken dikkatleri dağıtmak için bir Şii’yi de idam etmiş olabilirler.
“Sünni çoğunluk tek boyutlu bir yapı değil. Bazıları Selefi cihatçılara yakın, bazıları farklı aşiretlere yakın vs… Suudi Arabistan, belirli bir milliyetçilik yaratmak, ulusal planda destek bulmak için Şii ve İran kartını oynama ihtiyacı duyuyor. Bu farklı kesimleri bu temlede yan yana getirmeye çalışıyor.”
Mansour, silahlı cihatçı örgütlerin geçmişte kraliyet içindeki iktidar çekişmesinde kullanıldığını da söylüyor.
Bazı uzmanlara göre bu son idamlarla kraliyet ailesi içindeki gerilim arasında bağ olma ihtimali de var.
Kral Selman geçen Nisan ayında yönetimi yeniden şekillendirmiş, veliaht prens olan üvey kardeşi Mükrin bin Abdülaziz gibi, eski kralın müttefiklerini yönetimden uzaklaştırmış; yeğeni ve İçişleri Bakanı Prens Muhammed bin Nayif’i veliaht prens olarak atamıştı.
Law ise dikkat dağıtmanın amaçlanmış olabileceğini belirtiyor:
“İnsanların, sübvansiyonları azaltılması, gelişmemiş kentsel alanda vergiler, yüksek ve daha da artmakta olan genç işsizlik konularında dikkatini dağıtmak için İranlılarla büyük bir kavga çıkartmaktan daha iyi nasıl bir yol olabilir?”
Suudi Arabistan idamlarla bölgesel olarak neyi hedeflemiş olabilir?
Lübnanlı Orta Doğu analist Renad Mansour, idamlarla Suudi Arabistan’ın; İran’ın, Suriye ve Irak’taki artan etkisini, Yemen krizinde elini güçlendirmeyi ve nükleer anlaşma üzerinden İran ve Batı’nın yakınlaşmasını engellemeyi hedeflemiş olabileceğini söylüyor.
Mansour, Riyad’ın hem İran’ın ABD ile ilişkilerinin normalleşmesinden hem de bunun kendisinin ABD’yle ilişkilerini etkileyebileceğinden kaygı duyduğunu söylüyor ve Yemen’deki ateşkes anlaşmasının bir kaç gün önce bozulduğunu da hatırlatarak Riyad’ın idam adımıyla Yemen konusunda İran’ı provoke etmeye çalışmış olabileceğini kaydediyor.
Orta Doğu analisti Bill Law ise, Riyad ve Tahran’ın kriz sırasında temel olarak neyi hedefleyecekleriyle ilgili şu görüşleri dile getiriyor:
“Riyad gerilimi besleyecek ve İran’la ABD’nin yakınlaşmasını batırmaya çalışacak. Tahran ise, hem Şeyh Nimr’in öldürülmesine güçlüce yanıt vermeye hem de nükleer anlaşma ivmesinin devam etmesini sağlamaya çalışacak. Bu, liberaller arasındaki görüş. Şahin teokratlarsa farklı bakacak.”
Bu arada Tahran’da büyükelçiliğin saldırıya uğraması, yapılan açıklamalar ve eylemler İran’ın da bu krizde sert olabileceğinin işareti olarak görülebilir.
Uluslararası kamuoyundansa her iki ülkeye itidal çağrıları geliyor.
Ancak Batı ile çok daha yakın ilişkileri olmasına rağmen uluslararası güçlerin bu krizde idam adımını eleştirmesi dikkat çekiyor.
Krizin Orta Doğu çapındaki yansımaları neler olur?
Krizin İran ve Suudi Arabistan arasında doğrudan bir savaşa yol açacağı tahminleri pek yaygın değil.
Bunun yerine ‘vekâlet savaşlarının’ sürdüğü alanlarda yeni gelişmelerin yaşanması daha güçlü olasılık olarak görülüyor.
Suriye, Irak, Yemen ve Lübnan siyasetinin bu durumda etkilenebileceği yönünde yorumlar da var.
Renad Mansour, son krizin ardından bu ülkelerle ilgili siyasi meselelerin çok daha sorunlu bir hale geleceğini, iletişim kanallarının kapanacağını ve yer yer zıtlaşmaların daha artacağını söylüyor.
Mansour, “En büyük sorun Suriye’yle ilgili olur” diyor ve ekliyor: “ABD ve uluslararası toplumun büyük bölümü Suriye’deki tarafları bir araya gelmeleri için itiyordu. Bence bu son durum bu süreci tehlikeye atacak”.
Bölgede Şii – Sünni geriliminin artmasından da endişe ediliyor.
Bill Law bunun son yıllardaki en tehlikeli boyuta tırmanacağını söylüyor: “Bunun hangi seviyede yaşandığını görmek için İran devrimi zamanına dönmeniz gerecek.”
Mansour ise Suriye ve Irak’taki mezhepsel gerilimin artabileceğini siyasi meşruiyet amacıyla tetiklenen bir şey olduğunu vurgulamak istiyor:
“Şii- Sünni gerilimi siyasi meşruiyet kazanmak için yaratılan ve kullanılan bir araç. Mezhepçilik böyle işliyor. İran kendi destekçilerini kazanmak için için Sünni karşı duygular ve Sünni devletler kendi destekçilerini Şii karşıtı duygular yaratıyor. Ancak sokaklardaki insanlar şimdiye kadar sokaklardaki insanlar birbirileriyle sorun yaşamadılar.”
Kısa vadede dinmesi kolay olmayacak izlenimi veren kriz sırasında tarafların bölgede ellerindeki ‘farklı’ kartları oynaması bekleniyor.