Büyük Orta Doğu Projesi’nden (BOP) amaç, enerji kuşağını denetim altına alarak, Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) enerji ihtiyacının sorunsuz bir şekilde karşılanması ve ABD’nin rakiplerinin gücünün sınırlandırılmasıdır. ABD, Irak’ı işgal ederek Basra Körfezi bölgesine konuşlanmış, Hazar Denizi bölgesindeki enerji kaynaklarını ise Afganistan’a yerleşerek kontrol altına almak istemiştir. Ancak, Çin ve Rusya’nın yükselişi ve ABD’de meydana gelen ekonomik sıkıntı, projenin hızını yavaşlatmış bu nedenle ABD tutum değişikliğine gitmek zorunda kalmıştır. ABD, Afganistan ve Irak’tan aldığı dersler doğrultusunda BOP’nin gerçekleştirilmesi için “Vazgeçilmez Lider Ülke” konumunu koruyarak, “Maşa Ülkeler”le koalisyon oluşturma çabasına girmiştir. Türkiye, hem BOP koalisyonunun bir parçasıdır, hem de bu projenin önemli bir hedef ülkesidir. Proje, arzu edilen düzeyde ilerlediği sürece Türkiye ortak ülke olacak, süreci tıkadığı ya da kendisine ihtiyaç kalmadığı anlaşıldığı anda saha dışına itilerek parçalanmaya çalışılacaktır.
BOP’nin Stratejik Hedefi doğrultusunda, Balyoz, Ergenekon ve benzeri davalar sahneye kondu. Türkiye’nin iç dinamikleri susturuldu. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tasfiye edilmesi, hem ABD’nin hem de Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluş Felsefesine, ulus devlet yapısına ters düşen yapının ortak hedefiydi.
Türkiye’de politik sistem bu çerçevede yeniden şekillendirildi. BOP doğrultusunda hareket eden politik kişi ya da kuruluşlar öne çıkarılarak, onlara inisiyatif verildi, medya şekillendirildi.
ABD, BOP sayesinde ara hedeflerini zaman zaman gecikmeler de olsa bir bir ele geçirmektedir. Bu kapsamda; Libya parçalanmış, danışmanları sayesinde Irak yönetimi ve Silahlı Kuvvetleri kontrol altına alınmış, Barzani güçlendirilmiş, Erbil’in üs durumuna getirilmesi çalışmaları hız kazanmış, Suriye üçe bölünmüş, Suriye kuzeyinde Kürt bölgesinin alt yapısı hazırlanmış, Kürt birliğini sağlama adımları atılmış ve PKK’nın kolu PYD ile görüşmeler yapılarak silah desteği sağlanmıştır. PKK eksenli Kürt siyasetinin geldiği durum, BOP’nin Türkiye’de başarıyla uygulandığının önemli bir göstergesidir. Bu arada, PKK merkezli Kürt Siyaseti ile Siyasal İslam, ABD patentli BOP’a kendi çıkarları doğrultusunda değişik niyet ve amaçlarla destek vermekte ve hedefleri doğrultusunda projeden yararlanmaktadırlar. Projeden en üst düzeyde faydalanan bu kesimler, zamanı geldiğinde çıkarlarına aykırı sonuçlarından kaçınabileceklerini düşünmektedirler. Bu, tarihi ve stratejik bir yanılgıdır. BOP asıl hedefine ulaştığında, hem PKK hem de Siyasal İslam açısından olumlu yönde sonuçlanmayacaktır. Bugün; Afganistan’da, Irak’ta, Libya’da ve Suriye’deki kanlı çatışmaların, bu ülkelerde tüm taraflara zarar verdiği ve halka yaşattığı insanlık dramı unutulmamalıdır.
ABD başta olmak üzere BOP’a destek veren ülkeler, dış müdahale ile ülkelere demokrasi, özgürlük ve insan haklarını getirebileceklerini iddia ettiler. Bu iddia ile, Irak, Libya ve Suriye iç savaşa sürüklendi, talan edildi, milyonu aşan insan öldü, milyonlarca insan evlerinden oldu, ülkeler parçalandı. Kadınların, çocukların durumu insanlık dramına dönüştü. IŞİD türü, kısa dönemde yok edilemeyecek yeni terör örgütleri ortaya çıktı. BOP’a destek olan Müslüman ülkelerin sadece ABD’nin amaçlarına katkı sağlamakla kalmayıp, aynı zamanda İsrail’in gücünü artırdığı ve hedeflerine stratejik önemde hizmet ettiği de açıkça görülmektedir.
Gelinen aşamada Türkiye, bölgesel ve küresel çapta yalnızlığa itilirken, Arap ülke halklarının da tepkisini çekmektedir. Cezayirliler, 1950’lerde Fransız sömürgecilere karşı verdikleri Bağımsızlık Savaşı’nda Türk Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı örnek almışlardı. Bu savaşta, dokuz milyonluk Cezayir nüfusunun bir buçuk milyonu ortadan kaldırıldı. Bağımsızlık Savaşı sırasında hayatını kaybeden Cezayirlilerin ceplerinden Mustafa Kemal Atatürk’ün resimleri çıktı. Fakat Türkiye işgalci Fransa’nın yanında yer aldı. Menderes Hükümeti, Birleşmiş Milletler görüşmelerinde Cezayir aleyhine, Fransa lehine oy kullandı. Fransa’yı eleştirmek bir yana, 1953’te Fransa’ya giden Adnan Menderes’e Légion d’Honneur Nişanı takıldı, Grand Cordon rütbesi verildi. Ardından ilk Fransız-Türk Parlamenterler Dostluk Grubu faaliyete geçti. Bu olayı Cezayir halkı hiç unutmadı. Bugün; Irak, Libya ve Suriye’de yaşananlar da Arap halkının bilinçaltına kazınacak ve Türkiye’nin yaptıkları uzun süre Arapların hafızasında yer alacaktır.
BOP kapsamında esen Arap Baharı fırtınası sonucu; Tunus’tan Mısır’a, Libya’dan Suriye’ye, Bahreyn’den Yemen’e vekâlet yöntemiyle çıkarılan isyanların sonuçları şöyle özetlenebilir.
Tunus’ta, Türkiye ve Katar’ın desteklediği Müslüman Kardeşler bir süre denenmiş, sonuçta Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin arkasında olduğu laik kanadın partisi “Nida Tunus” seçimleri kazanmıştır.
Hüsnü Mübarek’i deviren Mısır’da, Müslüman Kardeşler’in temsilcisi Mursi yönetime geldi. Ancak, daha birinci yılında Mursi devrilerek, Genelkurmay Başkanı Sisi yönetime el koydu. Müslüman Kardeşler’in temsilcisi Mursi’yi Türkiye ve Katar desteklerken, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri Sisi’ye arka çıktı.
Sünni azınlık tarafından yönetilen Bahreyn’de Şiiler ayaklandı. Ayaklanmayı ABD’nin onayı ile Suudi Arabistan bastırdı. Diğer Arap ülkelerinde ayaklanma meşru sayılırken, Bahreyn’deki nüfusun çoğunluğunu oluşturan Şiilerin isyanı, gayri meşru sayıldı ve hemen bastırıldı. Tunus, Mısır, Libya ve Suriye’de demokrasi uğruna isyana destek veren ülkeler, bu kez Bahreyn’deki isyanı hiç görmedi.
NATO’nun hava harekâtı ile diğer ülkelerin desteğindeki milislerin karadan yürüttükleri savaşla Kaddafi devrildi. Libya’da petrol bölgelerini ele geçirmek için kanlı aşiret kavgaları büyüdü. Libya’da, Türkiye ve Katar bir tarafın arkasında dururken, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır karşı cepheyi desteklemektedir.
Suriye’de; Rejim Ordusu, IŞİD, Kürtler, İslami Cephe-Nusra-Özgür Suriye Ordusu’nun kontrol ettiği dört ayrı bölgede kanlı savaş devam etmektedir. İran, Rusya ve Hizbullah Esad’ı desteklerken, Batı ülkeleri Esad’la işbirliği yapılması konusunu dillendirmektedir. Türkiye ve Katar ise her koşulda öncelikle Esad rejiminin devrilmesi için direnmektedir.
Sonuç olarak; Arap Baharı, Müslüman Kardeşler’i saf dışı ederken, Orta Çağ barbarlığını tüm vahşetiyle sergileyen IŞİD türü örgütleri hem bölge hem de dünya için küresel bir tehdit durumuna getirdi. Irak ve Suriye’deki gelişmeler, Türkiye’de stratejik sonuçlara yol açacak niteliktedir. PKK politik bir aktör durumuna getirilmiş, IŞİD sayesinde yıldızı parlamıştır. Irak‘tan kopacak bir Kürt devleti ve Suriye’nin kuzeyinde oluşturulacak bir Kürt bölgesi Türkiye’de kısa sürede kontrol edilemeyecek bir fırtınaya neden olacaktır. Bu fırtına, Stratejik depremi de tetikleyecek bir felakettir.