METİN AKTAŞOĞLU/SPOR SERVİSİ – Formula 1’de sezonun dördüncü yarışı Bahreyn Grand Prix’sinden önce yarışların
Türkiye
’deki sesi Serhan Acar’la söhbet etme şansı bulduk. ‘Formula 1 ansiklopedisi’ ve ‘Formula 1’in Google’ı’ olarak da bilinen Acar’la yarışların bugününü ve muhtemel geleceğini konuştuk. Yarışların yayıncısı D-Smart’ta Formula 1 spikerliği ve yorumculuğunun yanı sıra Türkiye Otomobil Sporları Federasyonu Genel Sekreterliği’ni de yürüten Acar’ın 200 parçadan oluşan model araba koleksiyonun da en değerli parçalarından biri olan ve Acar’ın en sevdiği pilot Ayrton Senna’nın 1988’de ilk şampiyonluğunu elde ettiği McLaren model oyuncağını da görme şansı yakaladık.
İlk üç yarış geride kaldı. Nasıl bir sezon oluyor? Geçen seneki kadar heyecanlı bir sezon izleyecek miyiz?
Bu sezon çok yakın başladı. Büyük takımlar performans olarak çok yakın. İlk üç yarışı, üç farklı takımdan üç farklı dünya şampiyonu kazandı. Geçen sezon da yedide yedi farklı kazananla başlamıştı.
Artık bu sezon mevcut motor formülü V8 motorların son senesi. Takımlar birbirine performans olarak çok yakın. Otomobiller nispeten 2009’dan bu yana aerodinamik olarak benzer yönetmeliklerle geliştiriliyor. Herkes zirve noktasına çok yaklaştı. Şu anda çoğunlukla başarı veya başarısızlığı lastiklerin kullanımı belirliyor. Bütün hepsini bir araya getirdiğimizde, önde aslında Red Bull ve Ferrari var. Lotus yine yarış temposu ve lastik kullanımı olarak bu iki otomobil ile baş edebilecek kadar iyi fakat Lotus’un sene içinde geliştirme yarışında bütçesel sorunları oluyor. Belli bir yerden sonra kaynakları yetmiyor. Mercedes de geçen seneye göre büyük atılım yaptı. Hatta Lewis Hamilton iki yarıştır podyuma çıkıyor. Fakat yine hem yarış temposu, hem de lastik kullanımı açısından öndeki üçlüden bir miktar daha geride. Sonuç olarak elimizde dört bilinmeyenli bir denklem var. Özellikle lastik kullanımı açısından pistin durumu, asfaltın yol tutuşu, hava sıcaklığı performansı etkileyen faktörler. Biraz şikayet geliyor pilotlardan ‘lastikler çok fazla öne çıkıyor’ diye… Ama neticede çok dayanıklı lastikleri verdiğiniz zaman tek pit stopla kimse birbirini geçmeden tren şeklinde finişe kadar giden arabaları izliyoruz. Bridgestone’un son yılı böyleydi. Onun için şu anda sezon çok iyi gidiyor. Kimin hangi yarışı kazanacağını cumartesi günü bile söylemek zor. Bu da bilinmezlik demek. Bilinmezlik ise daha fazla heyecan demek. Bence çekişmeli bir sezon geçecek. Son bir-iki yarışa kadar şampiyon belli olmaz, şu anda gözüken; açık ara gidecek bir pilot yok gibi. Tek faktör var; Red Bull’un otomobili diğerlerine göre daha iyi ama lastiklerin çabuk aşınması onları biraz dizginliyor. Eğer bir şekilde Red Bull, lastikleri yemeden performansını sergilemeye başlarsa, o zaman kopup gidebilir. Tek tehlike olarak onu görüyorum ben. Şu anda lastikler Red Bull’u biraz daha diğerlerinin seviyesinde tutuyor. Her durumda güzel bir sezon bizi bekliyor…
Red Bull demişken, şampiyonluk yarışında farklı dinamikler etkili olur mu? Özellikle Malezya’da iki Red Bull pilotu arasında yaşanan gerginlik… Nereye varır bu olay?
Bütün yarış takımları her zaman daha başarılı olan pilotun yanında olur. İlk üç-dört yarışta bir trend ortaya çıkar. Son üç yılın dünya şampiyonu Vettel ile Webber’in arasında yaşanan bir gerginlik var. Türkiye’de 2010’daki kazayı herkes hatırlıyor. Hatta bu, bizim hala konuşulmamızı sağlayan olaydır… İki buçuk yıldır süren bir gerginlik var ve bu işe biraz zirve noktasına çıktı ama iki plitoun Malezya’ya gelirken araları tozpembe değildi açıkçası. Bunlar neticede profesyonel pilotlar ve profesyonel takımlar. İkisinin arasındaki gerginlik nasıl etkileyebilir Red-Bull’u: Sene sonuna doğru iki pilot birinci ve ikinci sırada ilerlerken, şampiyonluk için ikincinin birinciyi geçmesi gerekirse işte o zaman etkileyebilir.
Biraz da birbirlerini geçmek için oynuyorlar. Vettel’in takımda büyük bir üstünlüğü var son üç yıldır. Hem psikolojik anlamda hem de performans olarak bakıldığında. Webber bunu kırmak ve açıkcası biraz ‘kan davası’nı kazanmak için daha da zorlayacaktır kendisini. Bu toplamda Red-Bull’un işini zorlaştıracak bir nokta, bir yandan da pilotların birbirini bu kadar zorlamasıyla her ikisinden de performans alabilirler. Çünkü pilot psikolojisinde ‘bütün dünyaya karşı ben’ diyen bir pilot aslında daha fazla motivasyon, daha fazla performans bulabiliyor zihinsel olarak… Bu sebeple ben, bu gerginliğin Red-Bull’un şampiyonluğu kaybetmesine neden olabilir eğer son yarışlarda örneklediğimiz gibi olaylar yaşanırsa fakat önümüzdeki bir kaç yarış için çok büyük bir problem görmüyorum. Zaten çok ‘kanka’ değillerdi açıkcası. Biraz da seyircilere, medya mensuplarına konuşmak için malzeme çıktı. Bundan sonra ikisinin arasında yaşanacak herhangi bir sürtüşmeyi bu olaya göre değerlendireceği gibi herkes, o açıdan eğlenceli bir konu çıkmış oldu.
Mark Webber’in Malezya’dan sonra “Takım her zamanki gibi Vettel’in yanında yer alacaktır” açıklaması var. Webber ‘ben gidiyorum artık’ der mi peki sezon sonunda?
Webber, geçen sene zaten Ferrari’yle ciddi bir şekilde görüştü. Massa’nın performansını yükseltmesi, Red-Bul’un geçen sene Ferrari’den daha iyi olması bu transferi engelledi. Neticede pilotlar, yarış kazanabileceği bir otomobilin peinde koşarlar. Kazandıkça para, unvan, şöhret geliyor ama ilk hedef kazanmak olmalı onun için Red-Bull’da devam ediyor Webber. Massa iyi başladı sezona ama bu gerginlik sezon sonuna kadar sürer ve Ferrari’den daha iyi bir teklif gelirse gidebilir. Webber kariyerinin son bir-iki yılında ve neredeyse her pilot Ferrari’de bir sezon yarışmak ister. Ferrari takımının mirası, Formula 1’le özdeşleşmiş yapısı ile her zaman cezbedici bir takım olmuştur. Webber gitmek isteyebilir veya onun yerine Daniel Ricciardo’yu getirebilirler Toro Rosso’dan. Fakat çok erken konuşmak için sene sonuna doğru bu işler belli olur.
Bahreyn yarışına bir bakalım. Ülkedeki iç karışıklıklara duyarlı pilotlar var mı?
Doğrusunu söylemek gerekirse bu bir şov. Yapan 22 pilot için bir spor, bu işi yapan takımlar için bir sanayi, para kazanılabilecek bir endüstri ve seyirciler için de bu bir eğlence. Bu üç unsurun birleştiği yerde Formula 1 yapılıyor. Bu üç unsura baktığımızda Bahreyn’deki iç karışıklığın ilgilendirebileceği bir yön yok hiçbirinde. Çünkü televizyondaki yarışın eğlenceli ve güzel olması seyircileri mutlu edecek bir şey. Takımlar ve pilotlar için bunun diğer yarışlardan hiçbir farkı yok cidden. Bu cevap biraz acımasız gelecektir kulağa ama bir ülkeye gittiğinizde devlet size güvence veriyor. Dolayısıyla ülkenin yetkilileri size güvenlikle ile ilgili teminat verdiği zaman bu yarış yapılıyor. Ayrıca Formula 1 fazlasıyla kendine içine kapalı bir dünya. Şu an Formula 1’de çalışan herkesin dünyası Bahreyn’in padoku. İki hafta sonra da İspanya’nın padoku olacak. Bir yanda unutucaklar Bahreyn’i bir yıl sonrasına kadar. Onun için yine acımasız gelebilir ama Formula 1 çalışanları için Bahreyn’deki problemin onları ilgilendiren tek yanı kendi güvenlikleri. Geçen sene Force India mekanikerleri molotof kokteylli bir saldırının içinde kalmışlardı. Bir şey olmamıştı ama buna rağmen böyle bir endişe dalgası yaşandı. Geçen sene de takip ettik kraliyet ailesi de bu işi çok sıkı tutuyor. Orada yaşanılabilecek olumsuz bir olayın dünyaya yansıması var. Bir sene boyunca Bahreyn en detaylı olarak Formula 1 zamanında konuşuluyor. Devlet de bunu biraz propaganda olarak kullanıyor. Bütün devletler bunu yapıyor. Ülke ekonomisini, sosyal statüsünü ve organizasyon kabiliyetini göstermek amacıyla Formula 1’i getiriyorlar. Sonuç olarak Bahreyn çok küçük bir yer, arka taraflarda çokça tepkiler olsa da devlet bunu organizasyona yansıtmayacaktır. Kimseden de hiçbr takımdan veya pilottan ‘Bahreyn’de neler oluyor’ diye bir demeç gelmez.
Çok net ve acımasız bir cevap oldu ama durum bu.
Formula 1’in geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Formula 1 önümüzdeki sekiz yılı neredeyse garantiledi. Ekonomik anlamda takımlarla anlaşıldı yönetim tarafından. Sportif anlamda ise otomobil dünyasına yaklaşmak isteniyor. KERS sistemi, gelecek sene 1.6 turbo motorlara geçilecek olması. Otomotiv dünyası gittikçe daha küçük hacimli, turbo, daha çevreci, daha az yakıt harcayan otomobillere geçiyor. Bu teknolojinin peşinde koşuyor. Açıkcası Formula 1’in şu anki motor teknolojisi ‘Dinazorlar Çağı’ndan kalma. Dünyada 2.4 litre V8 motorlu bir araç bulamazsınız. Artık Formula 1 de otomobil firmalarının ilgisini çekebilmek için, biraz da dünyanın gidişatına paralel olarak daha ekonomik olma yönünde… Eskiden Formula 1 tüketim çılgınlığı olarak nam salıyordu. En pahalı otomobiller, en pahalı motorlar, en çok benzin harcayan otomobil gibi fakat artık dünyada bu kadar bol para da yok. Bugün Ferrari’de bile 10 yıl öncekine nazaran büyük bir bütçe yok. Dolayısıyla dünyanın gerçekleriyle beraber Formula 1 hayatta kalmak için hem biraz küçülüp daha ekonomik olmak zorunda hem de tüketim çılgınlığı algısından kurtulmak zorunda. Bu konuda da yavaş ama etki yaratabilecek adımlar atıyorlar.
Yeni motorlar çok ciddi bir yatırım. Yeni teknolojiye geçiş için yarım milyar dolara yakın para harcadı şu ana kadar Renault, Ferrari ve Mercedes.
Ben Formula 1’in geleceğini sağlıklı görüyorum. Çünkü FIA da, FOM da bu çarkın dönebilmesi için dünyaya paralel ilerlemek gerektiğinin farkında ve buna göre önlemler alıyorlar. ‘Bundan 30 sene sonra Formula 1 olur mu’ sorusuna cevap vermek zor ama her kriz döneminin ardından uzun vadeli bir anlaşmayla herkesi yeniden Formula 1’e bağladılar. O yüzden geleceğinin kötü olduğunu düşünmüyorum.
Yeni fabrikalar veya yeni takımlar görebilir miyiz?
Görebiliriz. Bu motorlara geçiş amacı da buydu aslında. Honda’nın 2015 için geri döneceği söyleniyor. Volkswagen grubunun bir ilgisi olduğu söyleniyor. Eğer yol otomobilleri ile bir paralellik kuramazsanız, otomotiv fabrikaları bir tek tanıtım için gelir. Tanıtım için geldiğinde de ortaya şu sorun çıkıyor: 11 tane takım var ve bunlardan yalnızca birisi kazanıyor. Mutlaka birileri kaybedecek. Kaybeden takım olmak istemiyorlar bir süre ve sonrasında da fişi çekiyorlar. Toyota, BMW ve Honda’da gördüğümüz gibi. Başarısızlığa rağmen Formula 1’de kalmayı sağlayacak tek unsur ise Formula 1’in bir AR-GE laboratuarı olması. Yol otomobillerine teknoloji transferi yapılabilecek bir ortamı sağlaması. Dolayısıyla eskiye böyle bir ihtimal daha kuvvetli.
İstanbul
’un yeniden takvimde yer alma ihtimali var mı?
İstanbul’un geri gelme ihtimali bu yıl için bile vardı. 21 Temmuz’da takvimde boş bir yer var. Biz geçen sezon sonunda FIA’nın ödül törenini burada yaptık. Orada büyük bir lobi çalışmasıyla aralık ayında bir yer açtırdık. Normalde takvim ekimde netleşir ve bir daha değişmez. Formula 1’in geri gelmesi için hükümetin bu yönde bir irade göstermesi gerekiyor. Bu yarışı yapmanın yıllık ortalama maliyeti 30 milyon dolar. Bernie Ecclestone’ın İstanbul’a bir indirim de yapmış durumda. 20 küsür milyon dolara gelebilecek vaziyette. Şu ana pistin işletmecisi olan firmanın sahibi lisanslı bir yarışçı. Dolayısıyla hevesli ve bu işi istiyor. Ama burada pek çok parçadan oluşan bir yap-boz var. Ve bu yap-bozun en önemli parçası da gereken bedelin ödenmesi. Şu anda devletin böyle bir aktarım düşüncesi yok. Bu düşünce değişir ve Formula 1 tanıtım mecrası olarak değerlendirilirse hemen gelecek sene Formula 1, İstanbul’a gelebilir. Yani özel bir firmanın bu miktarı ödeyip yarışı organize edip sonra da para kazanması pek mümkün değil.
Pistimiz hala en iyi pistler arasında ve oldukça tecrübeliyiz. 2009’da Abu Dhabi’ye hakemlere eğitim vermeye gittik.
Olimpiyat sürecinde ciddi bir tanıtım olmaz mı sizce bu? Hükümetin yatırım yapmayı tercih etmemesinin sebepleri nelerdir?
Şu anda herhalde Gençlik ve Spor Bakanlığı nezdinde 2020 olimpiyatlarına yoğunlaşılmış durumda. Ciddi bir yatırım ve planlama yapılıyor. Federasyonlardan uzun vadeli stratejik planlar isteniyor. Biraz bu rüzgarla beraber Formula 1 geride kaldı. Devletin bir kararıdır bu ama umarım bir şekilde Formula 1’i yeniden İstanbul’da görürüz.
Londra 2012’nin sloganı ve odak noktası ‘Bir Jenerasyona İlham ver’di. Planlanan olimpiyatların ülke gençliğine ilham kaynağı oluşturmasıydı. Formula 1’in artık İstanbul’da yapılmıyor olması zaten çok zor olan üst düzey pilot yetiştirme ihtimalimizi daha da düşürmüyor mu?
Düşürüyor. Aslında dünyada binlerce profesyonel pilot var ve bunların yalnızca 22’si Formula 1’de yarışıyor. Oraya çıkmak için de Alonso, Raikkonen, Hamilton gibi yedi sekiz yaşından itibaren her yıl artan bir bütçeyle bu yönde yetişmeniz gerekiyor sporcuları… Burada üç farklı yol var: Birincisi ve en uygunu otomotiv firmalarının bu tarz destekleri vermeleri. İkincisi, uluslararası iş yapan büyük markaların destekle bu sporcuyu ileride reklamlarında kullanacak halde görerek bir strateji ortaya koyması, üçüncüsü de devlet desteği. Ama bu desteğin 3-5 ay değil, 12-15 yıl boyunca yapılması gerekiyor. Her geçen sene artan bir bütçeyle yapılması gerekiyor. Grand Prix 2’de yarışacak bir sporcu için yıllık iki milyon
euro
civarında bir bütçe ayırmanız gerekiyor. Sadece yetenek de yetmiyor. Yetenek olup, imkan bulabilenler Formula 1’de yer alıyor. Örneğin Vitali Petrov Moskova Belediyesi’nin desteği ile Formula 1’de yer aldı. Petrov’dan daha yetenekli ve onu geçen sporcular vardı GP2’de. Bildiğiniz gibi Türkiye’de işleri kısa vadede yürütebiliyoruz. 14-15 sene değil 14-15 hafta sonra ne durumda olacağımız belli değil.
Dolayısıyla böyle bir plan göremiyorum ne yazık ki. Daha önce GP2’de iki pilotumuz Can Artam ve Jason Tahincioğlu yer aldı. Onlar da iki üç yıl orada bulunacak, testler yapacak, kendilerini geliştirecek desteği bulamadı. Bir kaç tane adayımız var aslında 14-15 yaşlarında Ayhancan Güven ve Berkay Besler kartingde yetmiş-seksen sporcu arasında birinci gelebiliyorlar. Dünya Karting Şampiyonası’nda yarışabiliyor bu çocuklarımız. Kaan Önder var Borusan’ın desteğiyle Formula BMW’de yarışmaya başlayacak. Bu örnek özellikle benim ilk verdiğim örneğe oldukça uygun. Bu tür bir destekle sporcularımız bir yerlere gelebilir. Uluslararası desteği yakalamak için önce o platforma çıkmak gerekiyor.
Bana soruyorlar “Neden Formula 1’de pilotumuz yok” diye ben de “Hangi sporda bu kadar üst düzey sporcumuz var ki” şeklinde cevap veriyorum. Çoğu branşta yok. NBA’de mücadele eden basketbolcularımız var voleybolda çok iyi sporcularımız var. Bunların dışında dünya yıldızı denebilecek çok az sporcumuz var. Ülkemizin temel sorunu bu. Uzun vadeli yatırım yapamamak. Devlet 2020 olimpiyatlarını ciddiye alıyor. Bütün federasyonlardan uzun vadeli planlar isteniyor gelişmek için, umarım meyvesini verir.
TOSFED Genel Sekreterliği de yapıyorsunuz. Federasyonun ne gibi projeleri var?
Federasyon yönetimi kasım ayında 15 yıl sonra değişti. Eski başkan Mümtaz Tahincioğlu bıraktıktan sonra Demir Berberoğlu başkanlığa geldi. İlk hedefimiz sporu biraz daha ucuzlatmak. Çünkü otomobil sporlarında amatörlükten de öte bir durum var. Para harcayan sporcular var. Amatör sporcu para kazanmaz bizdekiler üzerine para harcıyorlar ceplerinden. Minimum düzeyde 20-25 bin lira para harcanması gerekiyor bir yılda. Biz öncelikle yeni dönemde bu maliyetleri düşürmeyi planlıyoruz. Daha temelden katılınabilecek, daha ucuz otomobillerle, daha az bütçelerle yarışılabilecek birtakım kurallar getirdik. Kadınları ve genç kızları bu işe sokabilmek için, kadınlar için lisans ücretini bir liraya düşürdük.
Kartingten sporcular yetiştirebilmek için çalışıyoruz. Dünya Karting Akademisi’ne her yıl bir sporcumuz katılıyor. Yeni dönemde ilk hedef, sporu yurt sathına yaymak olacak. Daha kısa ve ucuz yarışlarla sporu tabana yaymak ve yeni yetenekler, yeni sporcular keşfetmek istiyoruz.