2 Ocak 2016 tarihinde, Suudi Arabistan, ülkesindeki Şiilerin lideri Şeyh Al-Nimr’i idam etmesiyle, 2 ülke arasında, zaten var olan gerginliği iyice tırmandırmıştır. Suudilerin Tahran’daki büyükelçiliği ile Meşhet’deki konsolosluğu 3 Ocak’ta, İran halkı tarafından basılmış ve eşyalar yakılmıştır. Suudiler, Tahran yönetiminin olaylara kasıtlı olarak müdahale etmediğini dolayısıyla uluslararası hukuk ve antlaşmalara aykırı davrandığını belirtmiştir. İran’da Suudilere karşı büyük gösteriler yapılmış ve iki ülke karşılıklı olarak büyükelçiliklerini kapatmıştır. Suudi Arabistan’a destek amacıyla, Sudan ve Bahreyn de İran ile ilişkilerini kesmiş ve Birleşik Arap Emirlikleri de ilişkilerinin seviyesini düşürmüştür. Arap Birliği Örgütü de toplanarak Suudi Arabistan’a destek vermiştir. Batılı ülkeleri, Çin ve Rusya’nın da aralarında bulunduğu çok sayıda ülke, iki ülkeye itidal tavsiye etmiş ve birçok ülke de arabuluculuk teklifinde bulunmuştur.
Gerginliğin arka planı
İran-Suudi gerginliği, basın tarafından, her ne kadar yaklaşık 1400 yıl önceki mezhep ayrımına bağlansa da din-mezhep kavgasının dışında da bazı reel sorunlarının olduğu bilinmektedir. İran-Suudi gerginliği Şah döneminde de mevcuttu ancak hiçbir zaman açık ve ciddi bir mezhep, etnik ve toprak tartışmasına girmemişlerdir. 1979 İran İslami devriminden sonra iki ülke ilişkileri hep gerilerek devam etmiştir. Suudi Arabistan, 1980-1989 İran-Irak savaşında Saddam’ı desteklemiştir. İran rejiminin özelde Körfez ve genelde Orta Doğu’da rahat durmayacağını düşünen Suudi Arabistan, 1981’de kendisine yakın Körfez ülkeleriyle, (Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Umman ve Katar) itiraf etmese de İran karşıtı ve muhtemel İran hareketlerine karşı, “Körfez İşbirliği Örgütü”nü kurmuştur. Körfez ülkeleri olmasına rağmen, ister isabetli karar, isterse bir öngörü olarak görünüz, bugün sorun yaşadığı, Irak ve Yemen’i örgüte almamıştır. İran ise Saddam ile yaptığı toprak savaşını bir daha yapmamak ve Arapları bölmek için, 2003’te Irak’ta iktidara gelen Şii Arapları desteklemeyi sürdürecektir.
Siyasi İslam açısından
1987’de 402, 2006’da 365 ve son olarak 11 Eylül 2015’te vinç kazasıyla hac mevsiminde Mekke’de 753 hacının ölmesi ve bu ölülerin önemli bir kısmının İranlı hacı olması, İran rejimini kızdırmış ve Suudileri kasıtlı cinayet işlemek ve beceriksizlikle suçlamıştır. 2 Ocak’ta Suudi rejimi 46 kişiyi idam etmiş ama dünya kamuoyu 45 kişiyi yok sayarak sadece Şii lider Al Nimr’i görmüştür. Al Nimr, uzun yıllar İran’da dini eğitim görmüştür. Ülkesi Suudi Arabistan’a döndükten sonra, ülkede yaşayan 2 milyon Şii’nin hak ve hukukunu savunmaya başlamış ve gizliden, halkın çoğunluğunu Şiilerin oluşturduğu komşu ülke Bahreyn’deki Şiilerle birleşme çalışmalarında bulunmuştur. Halkı ayaklandırmaya çalışmak ve ülke bütünlüğü ve huzuruna karşı davrandığı için terörist olarak nitelendirilmiş ve 2011 yılında tutuklanmış, 2014 yılında idam kararı verilmiş ve 2016’da asılmıştır. Suudiler’in, ülkelerindeki İran kontrollü, Şii muhalif lideri idam etmek için, kendileri açısından seçtikleri en iyi zaman demek ki 2 Ocak’tır.
Uluslararası politika açısından
Suudi yönetiminin, Amerikalılar ile istişare etmeden bu riskli idamı gerçekleştirmeleri mümkün değildir. ABD, Orta Doğu’daki faaliyetlerinden rahatsız olduğu ve bölgede güçlenen Rusya’yı, Türkiye’ye uçağını düşürttürerek, İran’a ise bölgede en yetenekli ve gelecekte çok umut bağladığı Al Nimr’i Suudilere astırarak mesajını vermiştir. Suudi Arabistan, bölgedeki bütün sorunlarda, Suriye, Yemen ve Irak da İran ile çatışma içindedir. Suudiler, Al Nimr’i asarak İran’a senden korkmuyorum, diğer muhalif Şii liderlere de rahat durmazsanız, sizleri de asarım mesajı vermiştir. Ayrıca yetenekli ve Arap olmasından dolayı Arap dünyasındaki Şiileri toplayıp güçlü bir lider olma potansiyeli olan Al Nimr’den kurtulmuş oldu. İran, Arap ülkelerine karşı elindeki Şii kartını kullanacaktır. Şii nüfusun çoğunlukta olduğu Arap ülkeleri, Irak, %51, Bahreyn %50, Lübnan, Şii %25, Sünni %22, Hıristiyan %40, bu ülkelere ilave olarak önemli sayıda Şii nüfusa sahip olan Arap ülkeleri de vardır. Kuveyt %21 Şii, Birleşik Arap Emirlikleri, Şii %13, Suriye Alevi-Şii %11, Katar %10 Şii nüfus vardır. Dolayısıyla, İran bu ülkeleri etkileme potansiyeline sahiptir. Ancak 21. yüzyılda İslam ülke ve halklarının hâlâ mezheplerle uğraşması akla hakarettir. Hıristiyanlar en son mezhep savaşını 1618-1648 (Vestfelya Antlaşması) yılları arasında yapmıştır. Bu tarih, mezhepçilikle uğraşanların seviyesini göstermesi bakımından önemlidir. Umarız Tayyip Erdoğan, Libya’da, Filistin’de, Mısır’da ve Suriye’de yaptığı hataları burada yapmaz. Bu kavga iki ülke arasındaki bir sorundur, ayrıca, Orta Doğu halklarının, öbür dünyada cennete hangi mezhep ve yöntemle gidecekleri Türk halkını ve devletini ilgilendirmez.