2014 yazından itibaren petrol fiyatlarında yaşanan keskin düşüş, Körfez’deki Arap ekonomilerinin gidişatını tüm dünyanın gündemine soktu. Gelirlerinin büyük bölümünü petrol ve gaz ihracatından sağlayan Körfez ekonomilerinin petrol fiyatlarında yaşanan keskin düşüşe nasıl göğüs gerebilecekleri tartışılırken IMF 2015 için hazırladığı “World Economic Outlook”ta Körfez ekononomilerini de değerlendirdi.
Buna göre en büyük petrol ihracatçılarından Suudi Arabistan’ın borç stoğu nakit rezervlerinin çok ilerisinde. Rapor aynı zamanda petrol fiyatlarında keskin bir yükseliş gözlemlenmediği koşullarda Suudi Arabistan’ın “çalışma becelerinden yoksun” ve “kültürel olarak çalışmaya yatkın olmayan” işgücü ve beşeri sermayesi ile 2020’de iflas edebileceğini kaydediyor.
KRİZDEN ÇIKIŞ İHTİMALİ
Raporun Suudi Arabistan, Bahreyn, Kuveyt, Umman, Katar ve Irak’ı da içeren “Orta Doğu, Kuzey Afrika, Afganistan ve Pakistan” olarak sınıflarndırdığı ülkeler için yaptığı değerlendirmede petrol ihracatçısı ülkeler için tüm zorluklara rağmen krizden çıkış ihtimalinin güçlendiği kaydedilmiş.
2016 itibariyle İran-ABD ticaretinde gerçekleşmesi beklenen iyileşmenin ve Irak, Libya ve Yemen gibi ülkelerdeki “çatışmaların sonlanma ihtimalinin” başta petrol ihracatçısı ülkeler olmak üzere tüm bölge ülkelerinin ticari ilişkilerine olumlu yansıyacağı değerlendirmelerinde bulunulmuş.
GÖSTERGELER NE ALEMDE?
Bu değerlendirmeler eşliğinde Körfez ekonomilerinin temel makro göstergelerine göz atmakta fayda var. Tüm değerlendirmelerimiz için Dünya Bankası’nın “World Development Indicators” verilerini kullandık. Değerlendirmelerimizde Suudi Arabistan, Katar, Bahreyn ve Kuveyt’i göz önünde bulundurduk.
Irak’ı dışında tuttuğumuz 2001-2013 yılları arasında Körfez ülkelerinde kişi başına GSYH büyüme oranları, “GSYH Büyüme Oranları” tablosunda özetleniyor (Tablo 1). 2011 fiyatları kullanılarak hesaplanan büyüme oranlarına göre Suudi Arabistan 2008 krizinden en ciddi etkilenen ülke konumunda. Bahreyn’in Kuveyt’in ve Katar’ın aynı şiddetle olmasa da kriz dönemini zaman zaman daralma yaşayacak kadar düşük büyüme oranları ile geçirdiğini görüyoruz.
Tablo 1
Benzer bir analizi 2010 fiyatları ve aynı dört ülkenin TÜFE’leri kullanılarak hesapladığımız enflasyon oranlarına göz atarak da yapabiliriz (Tablo 2). “Enflasyon (2010=100)” tablosunda özetlendiği üzere kriz dönemini fiyat artış hızlarında gerileme ile geçiren Körfez ülkeleri, kriz dönemini yüksek enflasyon ile karşılayıp yüzde 0 ile 5 enflasyon oranı aralığına yerleşmiş gözüküyorlar. 2011 yılında Bahreyn deflasyon sorununa en yakın seyreden ülkelerden biri olurken, Katar 2008’de %15 civarında seyreden bir enflasyon oranından 2009’da ani bir düşüş ile %5’lik bir deflasyon yaşamış.
Tablo 2
Körfez ülkeleri kriz dönemini şiddetli yaşamış görünseler de enflasyon oranları kriz öncesi görünümlerine dönmüş. Körfez ekonomilerinde mal ve hizmet talebi kriz döneminde kötü etkilenmekle birlikte kriz öncesi görüntüsüne dönmüş, bu veri Körfez ekonomilerinin geleceğine dair IMF’nin iyimserliğini anlaşılır kılan verilerden biri. Buna karşılık 2013’e gelindiğinde büyüme oranlarının oturduğu hatta dair aynı olumlu yorumları yapmak, petrol talebine bağımlılığı bilinen bu ekonomilerin daha sonraki performansları üzerine fikir yürütmek için diğer değişkenleri göz önünde bulundurmakta fayda olacaktır.
KRİZİN ARDINDAN KÖRFEZ NEREYE GİDİYOR?
“Cari İşlemler/GYSH (2011=100)” tablosunda (Tablo 3) Körfez ekonomilerinin GSYH’larında cari işlemlerin payının büyüklüğü gösteriliyor, hesaplamalar Amerikan doları cinsinden yapıldı.
Tablo 3
Kuveyt ve sınırlı bir zaman dilimi için gözlemleyebildiğimiz Katar, ihracatın bu ülkelerin ekonomilerinde ne kadar büyük bir rol oynadığının iyi birer örneği. Buna karşılık 2009’da dış talepte krizden kaynaklandığı savunulabilecek daralmanın Suudi Arabistan’a olan etkisi Bahreyn’de daha yumuşak bir görüntü çiziyor.
Bahreyn 2005 – 2013 yılları arasında Körfez ekononomilerinin genelinin aksine büyük cari fazlalar veren bir ekonomi değil. Değerlendirmeye tabi tuttuğumuz tüm ekonomilerin kriz öncesi görüntülerine döndüklerini savunmak mümkün görünüyor.
KRİZ ÖNCESİ BÜYÜK ORANLARI YOK
Körfez insanının tüketim-tasarruf alışkanlıklarına dair kabaca bir fikir vermesi açısından “Tasarruflar/GSYH” tablosuna (Tablo 4) bakılabilir.
Tablo 4
Körfez ekonomilerinde toplam tasarrufun toplam gelire oranı kriz dönemi dışında hep çok yüksek ve kriz sonrasında yüksek kalmayı sürdürmüş. Bu tablonun bölüşüme dair çağrışımları genel bir Körfez ekonomileri panoroması çizmeye çalıştığımız bu yazının amacını aşacak olsa da Körfez ekonomilerinin uzak geleceğinin bu tablo tarafından belirlenmiş olduğunu ve belirleneceğini akıldan çıkarmamak gerekiyor.
Hesaplarımız dahilinde 2013 yılında kriz öncesi büyüme oranlarının terkedildiğini görebiliyoruz. IMF’nin 2015, 2016 ve 2020’de yarısını Körfez ekonomilerinin oluşturduğu Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkeleri için beklediği ortalama büyüme oranları sırasıyla 2.3, 3.8 ve 4.3. IMF tüm dünya ekonomisinde bir yavaşlama beklerken “Ortadoğu ve Kuzey Afrika” olarak sınıflandırdığı, Pakistan ve Afganistan’ı içermeyen ekonomiler için, siyasal istikrarın büyümeyi olumlu etkileyeceği görüşünde. Bu tablo, özellikle petrol ihracatçısı ülkelerin faaliyetleri ile de desteklenebilir.
Bir ülkenin petrol rantı Dünya Bankası’nın yaptığı tanımla, dünyada ham petrol üretiminin maliyeti ile petrol üretiminin o ülke için maliyeti arasındaki fark ile elde ediliyor. “Petrol Rantları/GSYH” tablosu (Tablo 5) Körfez ekonomilerinin 1999-2013 yılları arasında petrol rantı performansını sunuyor.
Tablo 5
Petrol rantları Körfez ekonomilerini talep daralmasının şiddetle gözlenmediği yıllarda çok yüksek oranlarda seyretmiş. Tüm Körfez ekonomileri için geçerli bir değerlendirme petrol rantlarının yükselme eğiliminde olduğu yıllarda, diğer Körfez ülkelerine göre yüksek petrol rantı olan ülkeler daha hızlı petrol rantı elde ederken, petrol rantlarının düşme eğilimi de bu ülkeleri aynı şiddetle etkilemiş.
Tüm Körfez ekonomileri için yüksek oranlardan bahsetmek mümkün, bu tablo IMF’nin iyimser tutumunu daha anlaşılır kılıyor.
SİYASİ İSTİKRAR MÜMKÜN MÜ?
Körfez ülkelerinin, özellikle Suudi Arabistan’ın Batı ile olan ilişkileri yalnızca bir güvenlik konseptinden ibaret değil. Körfez İşbirliği Teşkilatı (KİT) üyeleri, Ortadoğu’daki neoliberal dönüşümlerin koçbaşı olarak bütün bölgede liderliği kimselere kaptırmadılar.
Batı’dan, özellikle de son zamanlarda Almanya’dan gelen Suudi karşıtı açıklamalarla İngiliz ve Amerikan medyasındaki sert eleştirilerin “Körfez çöküyor mu?” sorularına paralel bir şekilde çoğalması dikkat çekici.
Suudi Arabistan ile Katar’ın zaman zaman başına buyruk gibi görünen dış siyasetleri, özellikle de Suudilerin Suriye’deki katı tutumu, Batı kampının lideri ABD’yi zaman zaman zor durumda bırakıyor.
Öte yandan, dünyada ekonomik “model” arayışlarının hızlandığı ve yeni birikim tartışmalarının yapıldığı bir sırada, neoliberalizmin laboratuvarı olarak iş gören bölge ülkelerine yönelik bir dış baskının oluşması da hayli manidar.
ABD için, bölgede istikrarı bozan unsurların arasında, bu durumda, Körfez ülkeleri ve özellikle Suudi Arabistan da yerleşebilir. On yıllara dayalı müttefiklik ilişkisi mutlak çöküşü uzak ihtimal kılsa da, Suudilerin süreci bu şekilde sürdüremeyeceğine ilişkin bir inancın Batı’da yaygınlaşması, Suud hanedanı için alarm zillerinin çalmasına yetiyor. Üstelik, hanedanın içinden de çatlak seslerin duyulmaya başladığı sıralarda…